Sürecin başarı ihtimali
İçinde bulunduğumuz süreç çok beklenmedik bir şekilde ilerledi ve neredeyse hiçbir somut adım atılmadan PKK’nın silah bırakmasının tartışıldığı bir evredeyiz. Daha önceki benzer süreçlerde kapalı kapılar ardından örgütle ya da başka istihbarat teşkilatları ile yapılan pazarlıklar çoğu zaman bir yere varmadan tıkanıp kalmıştı.
Tıkanmayanların akıbetleri ise kamuoyu önünde uzun tartışmalara neden oldu. İktidar içi gerilimler, ulusal endişeler, itirazlar ve sürecin uzaması ile tarafların durumu kendi lehlerine manipüle etmek için girdiği çabalar yine istenen sonucu vermedi.
Bahçeli’nin topu topu dört ay önce başlayan girişimi öncesinde, anlaşılan o ki, derin bir hazırlık ya da pazarlık süreci yaşanmadı. Bu tek başına sürecin eksik, başarısızlığa mahkûm olduğu anlamına gelmiyor. Hatta zamanlama ve Bahçeli’nin kişisel ısrarı ile baştaki endişelere rağmen önemli bir aşamaya kadar gelindi.
8 Aralık’ta Şam’da Esad rejiminin devrilmesi ile Türkiye de süreç de başka aşamaya geçti. Bugün gelinen noktayı “zaten baştan planlanan buydu” şeklinde okumak yanlış olsa da YPG’nin değişmeden/dönüşmeden Suriye’de sayılı günü kalması tüm hesapları da değiştirdi.
DEM Parti’nin İmralı görüşmesine kadar sürecin iktidarın niyetlendiği ama akim kalan bir girişim olarak rafa kaldırılabilmesi ihtimali her zaman mevcuttu. Ancak İmralı görüşmesi, ardından heyetin diğer partilerle görüşmesi ile süreç artık daha ete kemiğe büründü ve cinin tekrar şişeye gireceği aşama geçilmiş oldu.
Erdoğan’ın Bahçeli ile görüşmesine paralel Akdeniz belediyesine düzenlenen operasyonu ya iflah olmaz iyimserlerin ‘planlı ve koordine adım’ tabiri ile tevil etmek, ya iktidar her şeye rağmen ikili/çelişkili tutumunu sürdürmesi olarak görmek ya da “yarın silah bırakılacakmış gibi güvercin ölene kadar savaşacakmış gibi şahin” stratejine bağlamak gerek.
Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Diyarbakır konuşmasında yine ipuçları arayacağız. Bu aşamada hala bir nihai güvence arayan kulaklarla Cumhurbaşkanının ne diyeceğini merak ediyor olmak bile bir şeylerin eksik olduğunu söylüyor. Ama benzer süreçlerin doğası biraz da bu.
Sağlıklı olan, bugüne kadar izlenen siyasal çizgiyi de dikkate aldığımızda, temkinli bir beklentiyle hareket etmek. Eğer güçlü mesajlarla süreç ileri taşınır ve kısa sürede cümleleri nakzedecek güvenlik adımları atılmaz ise bunu kazanç hanesine yazmak gerek.
Ancak üst düzey isimlerin sürece dair açıklamalarında iktidarın kafasında soru işaretleri olduğunu görmek zor değil. Bu endişelerin altı boş olmayabilir. Fakat sürecin başarısına dair bu soru işaretleri sürecin bizatihi kendisinin dönüştürücü gücünü göz ardı etme imkânı vermiyor.
Nereye varacağını bilemesek bile son dört ay içerisinde siyasetin değişen dili, sair siyasi aktörlerin anlamlı/anlamsız tereddütleri bulunsa da parlamentonun aktör konumunun güçlenmesi, ekonomik kriz başta olmak üzere menfi bir psikolojinin hakimiyetin altındaki toplumun göreceli olarak temkinli ama müspet bir beklentiye girmesi az kazanım değil.
Eğer süreç başarılı olursa zaten herkesin istediği olur. Türkiye güvenlik bürokrasisine yapmak zorunda olduğu mecburi ve kaçınılmaz kaynak transferlerini daha verimli alanlara yöneltme imkanına kavuşur. PKK’nın silah bırakması ile aslında önden atılması gereken demokratik adımların geciktirilmesinin önündeki engeller de kalmış olur.
Başarısız olması halinde bundan ne anladığımız önemli. Ankara’daki endişeleri haklı çıkaracak şekilde Öcalan çağrı yapsa bile örgütün bir kısmı buna direnebilir. Kandil’deki Alevi yöneticiler ile Kürt ve Sünni isimlerin farklılıkları böyle bir süreçte daha görünür hale gelebilir.
Böyle bir durumda düşük ihtimal PKK’nın çağrıya bir bütün olarak karşı çıkması. Öcalan’ın diğer aktörlerle birlikte yaptığı bir çağrıya örgütün direnmesi çok zor. Ama velev ki direndi, bu durumda Hendek olaylarından sonra PKK ile Türkiye’deki tabanın nispî bir duygusal kopuş yaşamasının daha şiddetlisini görebiliriz. PKK artık Türkiyeli bir sorun olmaktan Türkiye dışı bir soruna dönüşebilir bu da Türkiye içinde PKK’dan bağımsız daha sağlıklı bir toplumsal ve siyasal sürecin işlemesinin önü açılabilir.
Eğer örgütün bir kısmı küçülerek marjinal bir istihbarat aparatı olarak yoluna devam ederse bu da sürecin başarısız olduğu anlamına gelmez.
Asıl sorun hem devlette ve Türkler arasında hem de Kürt çevrelerde barış olduğunda ne yapacağını nasıl davranacağı bilmeyenlerin varlığı.
Türkiye PKK ile nasıl savaşacağı, Kürtlere dair siyasal/kültürel talepleri nasıl bastıracağı, Anayasal ve yasal hakları nasıl askıya alacağı, terör tehdidiyle içerde ve dışarda nasıl baş edeceği konusunda geniş bir tecrübeye sahip.
PKK’ya yakın çevrelerde ise Türkiye’nin nasıl düşmanlaştırılacağına, Türkiye dışındaki Kürtlerin gerilimlerinin nasıl içeriye transfer edileceğine, dünyanın sadece Kürt meselesinin çevresinde döndüğüne dair derin alışkanlıklar var.
Silahlar bırakılırsa ne olacağına dair kafa yormakta fayda var. Mesele sadece iki satır düzenleme yapmanın ötesinde karşılıklı alışkanların terkini gerektirecek.